Yolda kalmış bir otobüste bekliyoruz. Hava soğuk, hiçliğin ortası. Nereden tutsam elimde kalan bir yolculuktu zaten. Sabahtan beri gökyüzünde olan kara bulutlar damlalarını bırakmak için tam da yola çıkacağım zamanı beklemişti. Yurttan durağa gitmek -beş dakikalık yol- bile oldukça çetrefilliydi. İki yokuşun arasından geçerken ayaklarım su içinde kaldı, rüzgar şiddetlendi, şemsiyem üç kez ters döndü. Şemsiyeyi kapatıp durağa geldiğimde rüzgar dinmiş, yağmur tüm hızıyla devam ediyordu. Gök gürlüyor, şimşek çakıyordu. Odamda zevkle izleyecek olsam da manzaranın içinde olmak pek de keyifli değildi. Ring geldi, dolmuş durağına gittim, giderken yine ıslandım. Dolmuş geldi, dolmuşa bindim, binerken yine ıslandım. Nihayet AŞTİ’ye ulaştığımda paçalarım neredeyse dizlerime kadar ıslanmıştı. Otobüs yirmi dakika rötarla geldi, on dakika da mola verdi, 21.00’de yola çıktık. Yolculuğun başında ıslandığım için biraz üşümem dışında bir problem yoktu. İlk kırk sekiz dakikanın sonunda mor ve ötesi’nin 28 Mayıs İnönü konserini youtubea yüklediğini gördüm, heyecanla onu izliyordum. Kırıkkale terminalini biraz geçtikten sonra ışıklarda araba iki defa kaydı, yerler ıslak olduğu için kalkamamıştır diye düşünüyordum ki araba Kırıkkale’yi geçince arızalandı. Arkadaki yolcuların ses ve koku şikayetlerinden sonra otobüsü sağa çektiler, neler olduğuna baktılar. Kayış kopmuş. Önce sorunun anlaşılmasını bekledik, sonra usta çağırdık geliyor dediler, ustanın gelmesini bekledik, Ankara’dan Kırıkkale’ye yirmi dakikada ulaşan rallici usta bulunduğumuz yere -Balı Şeyh- iki saatte geldi. On beş dakikalık dedikleri iş bir saat sürdü, onu da yapamadılar zaten. Saat 02.08. Bizi tam üç saat beklettikten sonra araba çağırdıklarını geleceğini söylüyorlar. Oysa ne çok söylenmişti o üç saatin içinde yeni araba gelsin ona binelim diye. Sesler haklı olarak yükselmeye başladı, arkada Harun Tekin Tamiri Mümkün Kalbinin söylüyor, manidar. Herkese farklı bilgi veriliyor. Araba kimine Çorum’dan geliyor denmiş, kimine Ankara, kimine Kırıkkale. Hiçliğin ortasında bekliyoruz. Aslında hiçliğin ortasında değil, yanlış zamanda, yanlış yerde. Makul bir saatte gelsek karşıda market, yanında da benzinlik var. Ama bu saatte ne yiyecek ne su ne de tuvalet. Saat ilerledikçe şoförün arabanın bozuk olduğunu bildiği, yine de yola çıktığı, usta diye getirdikleri kişinin de bu işlerden anlayan araç sahibi olduğu ortaya çıktı. Firmanın müşteri hizmetleri de ayrıca kötü, şikayet için arayanlara form doldurmaları söyleniyor, “Bu saatte kim görecek formu?” Sabah ezanı okunuyor. “Ne işim var benim burada?” Saat 04.38. Nereden geldiği belli olmayan araba iki buçuk saat sonra geldi. Altı saat çözümü bu kadar basit olan bir sorun için boştan yere bekletildikten sonra nihayet yola çıkıyoruz. Saat 06.29. Altı saatlik rötarla on saatin sonunda nihayet Çorum’dayım. Bu Kamil Koç’tan son bilet alışımdı.