Martin Eden

Hayal kırıklığı. Martin Eden çok sevdiğim bir kitap olmasına rağmen hiç zevk alamadığım bir oyun oldu. Oyun Ankara Yeni Sahne’de tek perde olarak iki kişiyle oynanıyor. Martin Eden’ın kesinlikle iki kişilik bir oyun olduğunu düşünmüyorum. Evet Ruth Martin’in hayatında çok önemli bir yere sahip olabilir ancak hikayeyi tamamen Ruth ve Martin özeline indirgemek kitabın yarısını çöpe atmak demek. Ki 496 sayfalık kitaptan uyarlanan oyunun tek perde olması da bunu kanıtlar nitelikte. Yine oyunun iki kişilik olmasından dolayı Ruth’un yalan söylediği sahnede kadın oyuncu kötü bir oyunculuk sergiliyor gibi görünüyordu. Kitabı okumamış olsam oyuncunun yalan söylediğini belli etmek için böyle bir oyunculuk sergilediğini anlamayabilirdim. Özellikle de son sahnede duygunun kesinlikle verilememişti. Ben yine kitabı okuduğum için sahneyi anlarken kitabı okumayan Tuna ve hatta okumuş olan Mücahit bile ne olduğunu tam anlayamamıştı. Oyunun sonunda kitabını büyük hayranı olduğunu ve oyundan oldukça memnun kaldığını belirten yönetmene maalesef ki katılmıyorum.

Romeo ve Juliet

Shakespeare’in oyunlarından birini izleyeceğim için oldukça heyecanlıydım. Oyunu Cüneyt Gökçer sahnesinde C sırasında izledik. Yerimiz sahneyi görmek için oldukça iyi olsa da üst yazıyı okurken biraz zorlandık. Birkaç sıra geriden alsak daha iyi olabilirmiş. Türkiye Yunanistan ortak yapımı bu oyunda Capuletleri Yunan oyuncular, Montegueleri ise Türk oyuncular canlandırıyordu. Düşman ailelerdeki kültür çatışmasının bu şekilde verilmesi güzeldi. Sahnenin üstünde dikdörtgen bir platform vardı, dekor onunla sağlanıyordu. Gabriel’in Düşü’nde de karşılaştığım bu basit ve sade dekor tipi oldukça hoşuma gitti. Ayrıca ilk perde kapanırken Romeo’nun katil olmasıyla yukarıdan atılan elmalar ve son sahnede çiftimiz birbirine veda ederken platformun içine konulan zambaklar da oldukça hoştu. Türk ve Yunan oyuncular kendi aralarında kendi dilleriyle konuşurken birbirleriyle İngilizce konuştular. Üst yazıya bu nedenle ihtiyaç duyuldu. Oyun çok güzeldi. Balkon sahnesini yazıldığı dilde dinlemek oldukça güzeldi.

Tabii bir de hiçbir yazıyı vaktinde yazmadığımdan yine bir şeyleri birleştirerek birkaç hafta sonra gittiğimiz peş peşe gitmemizin de oldukça hoş olduğu Aşık Shakespeare isimli oyundan da bahsedeyim. Eski zamanlarda kadınların oyuncu olamadığından Romeo rolü için erkek kılığında seçmelere giren bir kadının hikayesi anlatılıyordu. Klasiklerin tabii ki ayrı bir güzelliği olsa da oyun çok güzeldi. Romantizmden çok komedi unsurları barındıran oyunun müziklerini ve koreografisini de oldukça beğendim. Üstünden çokça zaman geçtiğinden ve ilk heyecanımı da kaybettiğimden yazımı burada sonlandırıyor, sonraki yazılarımı daha tazeyken yazmayı umuyorum.