Her şey olmak istedi, hiçbir şey olamadan öldü. Cyrano de Bergerac.
Çirkin, kocaman burnuyla ruhu güzel bir adam, kılıcı keskin bir silahşor, tek başına yüz adama bedel. Cyrano. Roxene. Cyrano’nun kuzeni, en güzel kadını dünyanın, aşık olmuş Christian’a, derdini paylaşıyor Cyrano’yla. Christian çok yakışıklı sahiden fakat anlamaz hiç zarafetten. Mektuplar yazar Cyrano Roxene’e Christian’ın ağzından. Ruhu güzel adamla yüzü güzel adam, alırlar güzel kızın aklını başından. Bir akşam balkonda Cyrano’nun sözleri dökülürken Christian’ın ağzından, ruhunu ortaya serer çirkin adam. Roxene ile Christian evlenince De Guiche savaşa gönderir adamları kıskançlığından. “Dikkat et ona.” der Roxene kuzenine “üşütmesin orada ve bol bol yazsın bana.”
Aç, susuz, tüm askerler, sersefil… Sapsarı olmuş yüzü Chirstian’ın ama hala çok yakışıklı. “Keşke” diyor “bir veda mektubu yazabilsem ona.” Cyrano bir de gözyaşı kondurduğu son mektubunu veriyor Christian’a. Roxene çıkageliyor bir gün. “Mektupların” diyor, “onlar getirdi beni sana, gittikçe daha da sevdalanıyorum o güzel ruhuna.” Eskisi gibi sevilmek istiyor Christian, olduğu gibi. “Hayır” diyor Roxene “gerçek sevgi bu.” “Seni seviyor o, sen de onu, inkar etme biliyorum. Git söyle, yaşayamam ben böyle. Güzelim diye alamam mutluluğunu.” gidiyor Cyrano, söyleyecek. “Güzelliğinin önemi yok, gülünç olsa da severim ben onu.” Silah sesleri. Christian kalbinde veda mektubuyla hayata yummadan gözlerini “Her şeyi söyledim dostum, sevdiği sensin.” oluyor Cyrano’nun sözleri.
14 yıl her cumartesi. İlk defa bugün gecikti. Geliyor Cyrano her hafta haberleri vermek için. Neler olmuş cumartesi, pazar, pazartesi… “Christian’ın veda mektubu. Bir gün okumama izin verecektiniz.” “Bugün mü?” “Bugün.” 14 yıl sonra okuyor Cyrano kendi satırlarını Roxene’e. “Sendin o, mektupların sahibi, balkondaki ruhun sesi.” “Hayır.” diyor Cyrano “Sevmiyorum seni.” “Senin gözyaşındı mektuptaki.” “Ama kan onun kanıydı.” “Neden şimdi, 14 yıl sonra?” “Haberlerim bitmedi daha; 26’sı ayın, cumartesi, Cyrano’nun cenazesi.” “Her şeyi ıskaladım, ölümü bile. Bir kahramanın kılıcı yerine ölüyorum bir uşağın saksısı ile.” “Felsefeci, şair, kılıç ustası, müzisyen, laf ustası, Cyrano de Bergerac; her şey olmak istedi, hiçbir şey olarak öldü.”
“Bir adamı sevdim, ikinci kez kaybediyorum.”
En çok etkilendiğim söz başa da yazdığım gibi “Her şey olmak istedi, hiçbir şey olarak öldü.” oldu tiyatrodaki. Ruh güzelliği mi, yüz güzelliği miydi belki esas konu ama benim için en çarpıcı söz buydu. Kaçımız hayallerini yaşıyor sahiden, kaçımız olmak istediği yerde ya da kaçımız değer görüyor gerçekten? Birçoğumuz Cyrano değil miyiz aslında? Her şey olmak isteyip hiçbir şey olarak ölen. Çirkinliği miydi Cyrano’nun cevherini örten. Yüz güzelliği bu kadar önemli değilse gerçekten, neden bir hiç olarak göçüp gitti bu yerden? Kılıç kullanmasıyla, güzel sözleriyle insanları kendine hayran bırakırdı, belki biraz ukalaydı ama iyi kalpliydi. Neden peki? Bir hiç olarak ölmesinin sebebi çirkin olması değilse neydi?
Bülent Emin Yarar ve burnunun Cyrano performansı çok iyiydi. Oyunun başlarında mikrofonunda bir sorun oldu ve sesi kesilmeye başladı. Birkaç kez düzeltmeye çalışmasına rağmen bir dövüş sahnesinden sonra tamamen sesi giden Yarar “Neden yaptın bunu, ölebilirlerdi?” “Ama ölmediler, mikrofon öldü.” diyaloğundan sonra iki dakika müsaade istedi. Mikrofondaki sorun çözüldükten sonra oyun problemsiz bir şekilde devam etti. Orijinal metinden farklı olarak araya tatlı şakalar serpiştirilmişti. Mert Fırat’ın da -oyun komedi olarak adlandırılamaz belki ama oynadığı karakterin saf-salak bir karakter olmasından ve daha önce izlediğim Deli Bayramı oyunundan yola çıkarak- komediye de oldukça yakışan bir oyuncu olduğunu düşünüyorum.
Oyunu Oran Açık Hava Sahnesi’nde A-I-13/14 numaralı koltuklardan izledik. Yerimiz güzeldi, oyuncuların yüzleri netti, mikrofon bozulduğunda dahi sesi duyabildik, 4-5 koltuk yanda olsak sahneyi tam ortalayabilirdik. Ses açık havada yankı yapıyordu ancak rahatsız edici değildi. Koltuklar, stadyum koltuğu gibiydi, fazla rahat değildi.
“Ya ne yapaydım?
Sağlam bir arka, bir patron bulup
Ağaca tırmanmış sarmaşık gibi,
Kabuğu yalayarak bir vasi edinmek mi?
Bilek gücüyle yükselecek yerde
Kurnazlıkla yükselmek mi?
İstemem. Herkes gibi koşarak,
Para babalarından şiirler düzmek mi?
Bir bakan üzülmesin, yüzü gülsün diye!
İstemem. Her gün bir tepsi ekmek için
Kapı kapı dolaşıp pabuç mu eskitmeli?
İstemem. Pohpohlarken bir yandan,
İşini mi görmeli öte yandan?
Belki gaz gelir diye bana,
Birini göklere mi çıkarmalı?
İstemem! Bir kibar salonda kucak kucak mı dolaşmalı,
Ve sonunda şiire koyup ayı, yıldızları
Coşturmak mı gerekir yaşlı kızları?
İstemem! Ünlü bir kitapçıya giderek,
Parayla mı şiir bastırmalı? İstemem,
Bulup meyhanelerde bir alay sersem,
Kendimi dahi mi seçtirsem?
İstemem! Başkalarını yazacak yerde ,
Tek bir soneyle ün mü kazansam meyhanede?
İstemem! Yoksa korkayım mı gazetelerde,
Aptalın teki beni eleştirecek diye?
Yoksa durmadan, “Adım görünsün yeter ki,
Şu adi Mercure gazetesinde” mi diyeyim?
İstemem! Hesaplaşmak, korkmak, sararıp solmak,
Şiir yazacak yerde ziyaretlere gitmek,
Kendini tanıtmak mı gerek?
İstemem! Eksik olsun!
Ama şarkı söylemek, hayal kurmak, gülmek,
Tek başına, özgür olmak,
Gören göz, titreyen ses olmak,
Canı isteyince şapkayı ters giymek,
Karışanı olmamak hiç yoktan,
Kılıcını çekmek ya da bir şiir yazmak!
Para, şan şöhret kaygısı olmadan,
Çalışmak, aya gitmek istediğin zaman!
Kaleme sarılmak, ancak duyarak,
Alçakgönüllüce yazmak, sonra içinden,
Yavrum, demek çiçekleri, meyveleri
Yaprakları hoş gör hatta, bu topladığın,
Kendi bahçenin ürünleri de, çekinmeden!
Sonra olur da kazanırsan büyük zaferi,
Onu kazanan sensin, başkası değil!
Borçlu kalmazsın hiç kimseye,
Hakkını ara, kendinde bile,
Kısaca sarmaşık gibi asalak olmaktan sakın,
Ihlamur ya da kavak olmasan ne çıkar,
Çok yükseklere çıkmasan da yalnızsın!”
Rostand, E., 2021, Cyrano de Bergerac, Remzi Kitabevi.