Shakespeare’in oyunlarından birini izleyeceğim için oldukça heyecanlıydım. Oyunu Cüneyt Gökçer sahnesinde C sırasında izledik. Yerimiz sahneyi görmek için oldukça iyi olsa da üst yazıyı okurken biraz zorlandık. Birkaç sıra geriden alsak daha iyi olabilirmiş. Türkiye Yunanistan ortak yapımı bu oyunda Capuletleri Yunan oyuncular, Montegueleri ise Türk oyuncular canlandırıyordu. Düşman ailelerdeki kültür çatışmasının bu şekilde verilmesi güzeldi. Sahnenin üstünde dikdörtgen bir platform vardı, dekor onunla sağlanıyordu. Gabriel’in Düşü’nde de karşılaştığım bu basit ve sade dekor tipi oldukça hoşuma gitti. Ayrıca ilk perde kapanırken Romeo’nun katil olmasıyla yukarıdan atılan elmalar ve son sahnede çiftimiz birbirine veda ederken platformun içine konulan zambaklar da oldukça hoştu. Türk ve Yunan oyuncular kendi aralarında kendi dilleriyle konuşurken birbirleriyle İngilizce konuştular. Üst yazıya bu nedenle ihtiyaç duyuldu. Oyun çok güzeldi. Balkon sahnesini yazıldığı dilde dinlemek oldukça güzeldi.
Tabii bir de hiçbir yazıyı vaktinde yazmadığımdan yine bir şeyleri birleştirerek birkaç hafta sonra gittiğimiz peş peşe gitmemizin de oldukça hoş olduğu Aşık Shakespeare isimli oyundan da bahsedeyim. Eski zamanlarda kadınların oyuncu olamadığından Romeo rolü için erkek kılığında seçmelere giren bir kadının hikayesi anlatılıyordu. Klasiklerin tabii ki ayrı bir güzelliği olsa da oyun çok güzeldi. Romantizmden çok komedi unsurları barındıran oyunun müziklerini ve koreografisini de oldukça beğendim. Üstünden çokça zaman geçtiğinden ve ilk heyecanımı da kaybettiğimden yazımı burada sonlandırıyor, sonraki yazılarımı daha tazeyken yazmayı umuyorum.